Kitabın Orjinal Adı: Burnt Paper Sky
Kitabın Adı: Dokuz Gün
Yazarın Adı: Gilly Macmillan
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Goodreads Puanı: 3,96/5
Bizim Puanımız: 5/5
Türü: Polisiye
Türü: Polisiye
Yine Yabancı Yayınları'nın bir başarısı ile karşı karşıyayız. Bir kere de beni yanıltsın Yabancı, o gün hemen ifşa edeceğim; Yabancı'dan kötü bir kitap çıktı diye. Ancak o günün gelmeyeceğinden neredeyse eminim artık.
Rachel (kaybolan çocuk Ben'in annesi) eşinden boşanmış yalnız bir anne. Çocuğuna hem anne hem babalık yapmaya çabalarken bir yandan da boşanmanın vermiş olduğu psikolojik sorunları hala omuzlarında taşımaktadır; durumunun kötülüğünün kendisi bile farkında değildir. Ta ki oğlunu her zaman gittikleri ormanda kaybedene kadar...
Kitabımızın konusundan bahsetmek istiyorum öncelikle. Bu harika kapaklı kitabımız sekiz yaşındaki oğlunu kaybeden bir annenin satırları ile başlıyor. (Tam burada belirtmek istiyorum: bir erkek çocuk annesi olarak nefesim daralarak okudum her satırını.)
Sonrasında polis memuru Jim giriyor kitabımıza. Bir yandan onun ağzından Ben'in kaçırıldığı dönemi okuyoruz, bir yandan da bu kaçırılmanın üzerinden geçen bir senenin sonununda Jim'in işini kaybetmemek için yönlendirildiği psikologla olan diyaloglarını okuyoruz.
Her bölüm heyecan ve gerilim tavanda. Bu arada belirtmek isterim; kitapta bölüm yok gün var; 1.gün, 2.gün,... diye gidiyor... Bu da benim hoşuma gitti. Her günü Rachel ile birlikte sıkıntılı bitiriyor, her yeni güne umutla başlıyorsunuz. Aslında bir yandan da biliyorsunuz; çocuğun ölüsü ya dirisi dokuz gün dolmadan bulunmayacak. Yani bulunacak olsa dokuz gün olmazdı kitabın adı. :) Ama yine de her günü merakla okuyorsunuz; çünkü hep yeni bir şey öğreniyorsunuz, hem de ummadığınız şeyler.
Daha önceki yorumlarımı okuyanlar bilirler kitabın sonunu tahmin etmek gibi lanet bir huyum var. Ama bunu tahmin edemedim. İyi ki de edemedim. Hey, sadece ben değil Jim de tahmin edemedi. Sonuçta polis olan oydu onun tahmin etmesi gerekirdi. :)
Kitapta sevdiğim şeylerin başını tahmin edemeyişim çekiyor. Sevmediğim daha doğrusu uyuz olduğum şey ise insanların ne kadar ön yargılı olduklarını görmem oldu. Rachel'a herkes ön yargı ile yaklaştı. Herkes anneyi suçladı, kendilerini onun yerini koymayanlar tabi. Ve tabi bir de tükürdüklerini yutmayışlarına uyuz oldum. :/
Neyse son olarak beni bilenler bilir eğer bir kitapta minnacık da olsa bir aşk yoksa o kitaba bağlanamam, burada da beni bağlayan annenin oğluna olan aşkı olduğunu söyleyip yorumuma son veriyorum.
Kesinlikle okumanız gereken, hatta insanlara okumasını tavsiye etmeniz gereken bir kitaptı. Özellikle de anneler kesinlikle okumalı bence ya da anne adayları.
Kitaptan bir alıntı ile yorumu sonlandırayım: "Ümidini kaybetmiş olanın başka kaybedecek bir şeyi yoktur."
Kucak dolusu sevgilerimle...
Rachel (kaybolan çocuk Ben'in annesi) eşinden boşanmış yalnız bir anne. Çocuğuna hem anne hem babalık yapmaya çabalarken bir yandan da boşanmanın vermiş olduğu psikolojik sorunları hala omuzlarında taşımaktadır; durumunun kötülüğünün kendisi bile farkında değildir. Ta ki oğlunu her zaman gittikleri ormanda kaybedene kadar...
Kitabımızın konusundan bahsetmek istiyorum öncelikle. Bu harika kapaklı kitabımız sekiz yaşındaki oğlunu kaybeden bir annenin satırları ile başlıyor. (Tam burada belirtmek istiyorum: bir erkek çocuk annesi olarak nefesim daralarak okudum her satırını.)
Sonrasında polis memuru Jim giriyor kitabımıza. Bir yandan onun ağzından Ben'in kaçırıldığı dönemi okuyoruz, bir yandan da bu kaçırılmanın üzerinden geçen bir senenin sonununda Jim'in işini kaybetmemek için yönlendirildiği psikologla olan diyaloglarını okuyoruz.
Her bölüm heyecan ve gerilim tavanda. Bu arada belirtmek isterim; kitapta bölüm yok gün var; 1.gün, 2.gün,... diye gidiyor... Bu da benim hoşuma gitti. Her günü Rachel ile birlikte sıkıntılı bitiriyor, her yeni güne umutla başlıyorsunuz. Aslında bir yandan da biliyorsunuz; çocuğun ölüsü ya dirisi dokuz gün dolmadan bulunmayacak. Yani bulunacak olsa dokuz gün olmazdı kitabın adı. :) Ama yine de her günü merakla okuyorsunuz; çünkü hep yeni bir şey öğreniyorsunuz, hem de ummadığınız şeyler.
Daha önceki yorumlarımı okuyanlar bilirler kitabın sonunu tahmin etmek gibi lanet bir huyum var. Ama bunu tahmin edemedim. İyi ki de edemedim. Hey, sadece ben değil Jim de tahmin edemedi. Sonuçta polis olan oydu onun tahmin etmesi gerekirdi. :)
Kitapta sevdiğim şeylerin başını tahmin edemeyişim çekiyor. Sevmediğim daha doğrusu uyuz olduğum şey ise insanların ne kadar ön yargılı olduklarını görmem oldu. Rachel'a herkes ön yargı ile yaklaştı. Herkes anneyi suçladı, kendilerini onun yerini koymayanlar tabi. Ve tabi bir de tükürdüklerini yutmayışlarına uyuz oldum. :/
Neyse son olarak beni bilenler bilir eğer bir kitapta minnacık da olsa bir aşk yoksa o kitaba bağlanamam, burada da beni bağlayan annenin oğluna olan aşkı olduğunu söyleyip yorumuma son veriyorum.
Kesinlikle okumanız gereken, hatta insanlara okumasını tavsiye etmeniz gereken bir kitaptı. Özellikle de anneler kesinlikle okumalı bence ya da anne adayları.
Kitaptan bir alıntı ile yorumu sonlandırayım: "Ümidini kaybetmiş olanın başka kaybedecek bir şeyi yoktur."
Kucak dolusu sevgilerimle...
Yazar: Çiğdem ÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder